FAİZ İNDİRİMİ KARARI VE ENFLASYONLA MÜCADELE

Geçen hafta içinde TCMB, beklentilerin aksine haftalık repo faizini 100 baz puan indirdi. Böylece TCMB politika faizi yüzde 14’ten yüzde 13’e inmiş oldu. Karar metninde enflasyonda gözlenen yükselişte jeopolitik gelişmelerin yol açtığı enerji maliyeti artışlarının gecikmeli ve dolaylı etkilerinin, ekonomik temellerden uzak fiyatlama oluşumlarının etkilerini, küresel enerji, gıda ve tarımsal emtia fiyatlarındaki artışların oluşturduğu güçlü arz şoklarının etkili olmaya devam ettiği vurgulandı. TCMB’nin bu adımı neoliberal ekonomistleri şaşkınlık içinde bırakırken faiz indirimlerinin piyasa faizlerine ve enflasyona etkisi konusu yeniden gündeme geldi.

NEOLİBERAL EKONOMİ TEORİSİNİN ENFLASYON TANIMLARI

Enflasyon hakkında neoliberal (veya ana akım) ekonomi teorisinin iki farklı tanımı bulunuyor. Birisi ABD’li ekonomist Milton Friedman’ın parasalcı (monetarist) yaklaşımıdır. Bu teoriye göre enflasyonun temel nedeni para arzıdır ve para arzı arttıkça enflasyon artar. Dolayısıyla enflasyonla baş etmek için para arzının azaltılması gerekir. Bunun yolu merkez bankalarının faizleri artırarak para arzını azaltmasından geçer. Parasalcılar veya neoliberal ekonomistler enflasyonla mücadelede merkez bankalarını ekonominin odak noktası haline getirirler. IMF’nin ‘ünlü’ reçeteleri tamamen bu teoriyi esas alır. Ve bugüne kadar uygulanan reçetelerin hepsi orta ve uzun vadelerde başarısız olmuştur. Bundan dolayı IMF reçetelerine ek olarak maliye politikaları ve diğer önlemler devreye alınmıştır. Aslında IMF sayısız ‘deneme’ yapmış ve başarısız olmuştur. Son 40 yıllık tecrübe bize gösteriyor ki merkez bankalarının reel ekonomi üzerindeki etkisi sınırlıdır ve her geçen gün daha da sınırlanmaktadır. Dünya ekonomisinde son 40 yıl içinde bir dönem görülen dezenflasyonist süreçte para basmak ve enflasyonu düşürmek nasıl işe yaramadıysa faizi artırarak enflasyonla mücadele etme girişimi de işe yaramayacaktır.

‘BEKLENTİLERİN YÖNETİMİ’ ADLI SOYUT KAVRAM

Neoliberal ekonomi teorisinin ikinci enflasyon tanımlaması ünlü ekonomist John Maynard Keynes’e dayanır. Bu tanımlamaya göre enflasyonun asıl sebebi tüketicilerin yüksek talebine dayanır. Buna zaman içinde ‘enflasyon beklentilerinin’ enflasyona etkisi de eklenmiştir. Yani tüketicilerin enflasyon beklentilerini kontrol ederseniz tüketici talebini düşürürsünüz. Böylece enflasyonu kontrol altına alırsınız. Ancak Keynesçi enflasyon tanımlamasının

yapıldığı 1930’lardan bugüne söz konusu tezin yetersizliği sahada görüldü. Enflasyonu tek bir etkene dayanarak tarif etmek ve buna göre reçete üretmek yeterli olmuyor. Kapitalizmin kaotik yapısı, sık sık manipülasyonlara tabi olması, tekelleşme ve plansız gelişmesi gibi etkenler enflasyonun tanımlanmasını güçleştiriyor. Dolayısıyla neoliberal iktisatçılar ‘kitaba bağlı’ kalarak enflasyonu tarif etmeye, başarısız olmuş reçeteleri tekrar tekrar öne sürerek ‘enflasyonla mücadeleye’ devam ediyorlar. Çünkü neoliberal ekonomistler kapitalizmin kaotik yapısına dokunmak ve çözüm üretmek istemiyorlar; sadece günü kurtarmayı tercih ediyorlar.

TCMB’NİN FAİZ POLİTİKASI DOĞRU

Bu çerçevede Türkiye’de TCMB’nin faiz politikasına getirilen eleştirilere göz atalım. Koç Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Selva Demiralp’in BBC’ye yazdığı makale neoliberal eleştirilerin tüm başlıklarını kapsadığı için incelemeye değerdir. Prof. Demiralp’in öne sürdüğü ilk eleştiri enflasyon beklentilerinin düşürülmesi hakkındadır. Buna göre beklentiler düşürülmeden piyasa faizlerinin geri gelmesi mümkün değildir. Oysa burada faiz politikasının başarı kıstası faizler genel seviyesinin enflasyon oranına göre bulunduğu noktadır. Çünkü sadece parasalcı para politikaları izlenirken gösterge faizler bir anlam ifade eder. Oysa TCMB kalkınmacı ekonomiye uygun para politikaları uygulamaktadır. TCMB’yi eleştirenler TCMB’nin faizleri aşağı yönde baskılayarak piyasa faizlerini enflasyonun en az 40 puan altında tutmayı başardığı gerçeğini göz ardı ediyor. İkinci argüman; büyümenin ihracat ve dış talep kaynaklı olduğu, kredilerin burada rol oynamadığı iddiasıdır. Bu iddianın aksini ihracatçıların ağzından defalarca dinledik. Türkiye’nin ihracat rekorları kırmasında genişleyen kredi hacminin rolü çok büyüktür.

NEOLİBERALLER İÇİN ÖNCELİK SICAK PARANIN GÜVENLİĞİDİR

Üçüncü eleştiri konusu ise ‘enflasyonla büyüme’ iddiasıdır. Burada kastedilen enflasyonla büyüme yaklaşımını detaylı olarak ele alırsak neoliberallerin enflasyona bakışı ile kalkınmacı büyüme modelini savunan ekonomistlerin bakışı farklıdır. Neoliberaller sıcak paranın ‘net faizini’ enflasyonun üstünde tutma hedefi ile ekonomiyi yönetmeyi hedeflerler. Dolayısıyla ekonomi politikalarında en büyük öncelik enflasyonla mücadeledir ve sıcak paranın karlılığının güvenliğidir. Nitekim yıllar boyu bu politikayı izleyen merkez bankaları reel faizleri yüksek tutarak sıcak paraya yüzlerce milyar dolar ‘haraç’ ödemiştir. Dördüncü olarak Prof. Demiralp enflasyonla mücadele için çoktan iflas etmiş olan faizleri artırma politikasını öneriyor. Bunun maliyetlerinin ağır

olacağını tüm açıklığıyla ifade ediyor. Böyle bir politikayı bugün uygulamak ekonomiyi büyük bir durgunluğa sokacaktır. IMF ve merkez bankalarının bunca yıllık başarısızlıkla sonuçlanmış ‘denemeleri’ ortadayken ısrarla aynı şeyi önermek ya ideolojik dogmatizmin ya da bilimsel körlüğün ifadesidir.

KÜRESEL ENFLASYON ARZ KAYNAKLIDIR

Son 4 yıldan beri dünyada adım adım yükselen enflasyon arz kaynaklıdır. Dolayısıyla neoliberal reçeteler işe yaramayacaktır. Karl Marx’ın tarihin tekerrürü konusunda ünlü deyişi şöyledir; ‘tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekerrür eder’. Son 40 yıl boyunca ısrarla işe yaramayan politikaları uygulayan IMF ve takipçileri dünya ekonomisinde büyük bir trajediye neden olmuştur. IMF’nin politikaları ve müdahaleleri dünyaya büyük zararlar vermiştir. Ancak neoliberallerin tüm yaşanan felaketlere rağmen ısrarla aynı reçeteleri uygulamaya çalışmaları Marx’ın ifade ettiği gibi bir komediye dönüşmüştür artık. Yaşanan komedi aslında neoliberalizmin çaresizliğinin ve iflasının bir göstergesidir.

Sonuç olarak, TCMB’nin izlediği faiz politikaları üretimi ve ihracatı desteklemeye yönelik olduğu için olumludur. Nitekim yüksek büyüme oranları ve rekor ihracat seviyeleri bu politikanın sahadaki başarısını göstermiştir. ‘Sabit fikirli’ neoliberal ekonomistler ısrarla yükselen enflasyonu faiz politikalarına bağlamaya çalışsalar da bu iddia inanılırlığını çoktan yitirmiştir. TCMB’nin faiz politikaları doğru olmakla birlikte bu politikaların sermaye kontrolleri ve dar bantlı sabit kur sistemiyle desteklenmesi mevcut faiz politikalarının başarısını güçlendirecek ve kalıcı hale getirecektir.

Kaynakça; https://www.bbc.com/turkce/articles/crg7rvwrxdlo

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir