SN. ŞAHAP KAVCIOĞLU YAZISI

12 Eylül 2022 tarihinde Merkez Bankası Başkanımız Sn. Şahap Kavcıoğlu bloğunda Ak parti hükümetince uygulanan “Türkiye Ekonomi Modeli” hakkında bir yazı paylaştı. Sn. Kavcıoğlu her ne kadar Merkez Bankasının bu programa katıldığı konular üzerinden (liralaşma) yorum yaptıysa da genel olarak programa da değindi.

Kavcıoğlu’nun yazısı Ak partinin uyguladığı ekonomik programın tanıtımı ve bu programın yol haritasını izleyenler açısından faydalı bir yazı.

Ak parti’nin ekonomik model olarak temel sloganı, ya da reçetesinin başlığı; “Yatırım, İstihdam, Üretim, İhracat”. Vatan partisinin reçetesi ise; “Tasarruf, Yatırım, Üretim, İstihdam” ikisi de birbirine çok paralel yön içeriyor. Aslında Ak parti programında bulunan “Yatırım” vurgusunu biz Vatan Partisi olarak 2 ayrı kavram da açıklıyoruz, “Tasarruf, Yatırım” birbirlerinden özde farkları yok. Biz tasarruf boyutuna özellikle dikkat çekmek istiyoruz. Vatan Partisi ekonomi programında halkın öz kaynağına ağırlıklı olarak başvuracağı için tasarruf vurgusunu ön plana çıkartıyoruz. Ak Parti, sonuç olarak hedefe ihracatı koyuyor; burada anlaşılması gereken ihracat ile büyüme ve refahı arttırma yolunu seçiyor.

Burada program farklılığı var. Biz Vatan Partisi olarak işin doğası gereği ihracata da ağırlık vereceğiz. Ancak, ana hedefimiz ihracat olmayacak. Ana hedefimiz; yapılacak kalkınma programı ile tam istihdam sağlamak. İşsiz insanımız kalmayacak. Tam istihdam, ilk aşamada ana hedeflerimizden. Tam istihdam ve buna bağlı refah artışı, iç piyasa dinamiklerine dayanarak sağlanabilir. Elde edilen gelir artışı, devam eden süreçte halkın refahının yükselmesi için harcanacak ve refah adil bir şekilde dağıtılacak. Ana hedefimizi bu şekilde açıklayabiliriz.

Burada ihracatın içinde barındırdığı dışa bağımlılık, dünya ile rekabet nedeniyle özellikle emek ücretlendirilmesinde sürekli olarak baskı uygulamak gibi, ihracatın zaaflarına daha fazla değinmeyeceğim. Ancak, Ak partinin ihracatımızın %60-65’ini yaptığımız Atlantik ülkelerinde, önümüzdeki aylarda kaçınılmaz olarak içine gireceği durgunluk (resesyon) döneminde ihracat hedefinin, gerçekleşmemesi bir yana, hem sanayi de artacak işsizlik hem de cari açık ve kontrollü kambiyo rejimi uygulanmaması nedeniyle (aslında el altından uygulanmaya başladı) kur ve enflasyon baskısının artması önemli bir sorun olacaktır.         

Kavcıoğlu aşağıdaki paragrafta “Türkiye Ekonomi Modelinin” kaynak ve hedeflerini anlatmış.  

“Türkiye Ekonomi Modeli, büyük ölçüde yerli sermaye ve beşeri kapasite kullanılarak geliştirilmiş olup, ekonomimizin yatırım, istihdam, üretim ve ihracatla kalıcı fiyat istikrarını yakalayarak sürdürülebilir şekilde büyümesini önceliklendirmektedir.”

Biraz iktisat tarihi bilgisi olanlar, bu cümlenin İttihat ve Terakki’nin uygulamaya çalıştığı “Milli İktisat” politikasına çok benzediğini anlayacaktır. Milli burjuva yaratma hedefli bu politika daha sonraki yıllarda, özellikle 1930’lardan sonra başarılı olmaması nedeniyle terk edilmiştir. Mahmut Esat Bozkurt İzmir İktisat Kongresini değerlendirdiği gazete söyleşisinde bu politikanın doğru ekonomik politika olmadığını söylemiş, açıkça eleştirmiştir. Osmanlı ve Cumhuriyet iktisat tarihinden çıkarılacak dersleri mutlaka değerlendirmek gerekir. Yoksa 1930’lara kadar da Türkiye Cumhuriyeti çekirdek liderlik kadrosu “Devletçilik” politikaları yandaşı oldukları halde, özelikle İstanbul ticaret ve sanayici sınıfının koyduğu ağırlık nedeniyle 1930’lara kadar “İktisadi Devlet Himayeciliği” politikasını uygulamışlardır.  

Kavcıoğlu’nun “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) uygulamaya koyduğu liralaşma stratejisi, bu modelin baş unsurlarından biridir.” Cümlesindeki

Liralaşma Vatan Partisinin “Türkiye’de Türk Lirası” hedefi ile aynı olmamakla birlikte, çok önemli paralellikler içeriyor. Liralaşmanın baş unsur olarak belirlenmesi çok önemli. Türkiye’den; ihracat, ithalat ve dövizli görünmeyen kalemler haricinde dövizi Türkiye ekonomisi para piyasalarının dışına taşımak, özellikle tasarruf aracı olarak dövizden uzaklaşmak. Doğal olarak da baş hedef dolar. Bu da “dolarizasyon” terimi ile açıklığa kavuşuyor. Bu konuda “topu fazla ortada çevirmeden” direk tedbirler alınmalı. Merkez bankasının aldığı tedbirler bir tür baskı ile dolardan uzaklaşma sonucunu getirme hedefli olsa da sonuç alma konusunda yeterli olmuyor.

Zaten Kavcıoğlu yazısının sonuna doğru bu başarısızlığı kabul ediyor;

Ancak, dezenflasyon sürecinde elde edilen kazanımlara rağmen enflasyon maalesef yüzde 5 hedefine kalıcı olarak düşürülememiştir. Bu dönemde uygulanan sıkı para ve maliye politikaları ile küresel dezenflasyonist ortama karşın kalıcı fiyat istikrarı tesis edilemezken devam eden süreçte ortaya çıkan içsel ve dışsal şoklar ile enflasyonla mücadele tam anlamıyla başarılı olamamıştır.”

Dış etkenlerin yarattığı krizi sürekli olarak gerekçe göstermek doğru bir çizgi değil. 1,5 milyar nüfuslu Çin’de TÜFE (enflasyon) %2,50, ÜFE ise % 2,30. Çin gibi dev nüfuslu bir ülke de enerji ve hammadde konusunda dışa bağımlı. Pandemi de bizim ve diğer tüm dünya ülkeleri gibi, üstü örtülü biçimde “sürü bağışıklığı” sistemini uygulamıyor.  Hastalığın görüldüğü yeri tamamen karantinaya alıyor. Yine de ekonomik sonuçlar tüm dünyadan iyi. Çin mucize bir yöntem bulmuş değil. Mustafa Kemallerin “devletçilik” diye adlandırdığı ekonomik politikayı  “sosyalist piyasa ekonomisi” adı altında uyguluyorlar.

Kavcıoğlu, Ak parti iktidarını tüm olarak değerlendirip iktidarın 20 yılında “emsalsiz kazanımlar” elde edildiğini yazmaktadır. Bu hatadan Ak partinin vaz geçmesi gerekmektedir. İktidara FETÖ’nün, Abdullah Gül, 2013’e kadar ekonomi dümeninin teslim edildiği Ali Babacan ve son olarak Ahmet Davutoğlu gibi Amerikancı ve neo liberal politikaların “Kemal Derviş” imzalı ve destekli uygulandığı yılları sahiplenmek ciddi bir hatadır. Bu yılları sahiplenmek, ekonomide yapısal sorunları çözememek sonucunu beraberinde getirecektir. Sn Berat Albayrak bu konuyu çok net bir şekilde kavramış ve buna göre tavır almıştır.

“TCMB, ekonomimizin son yirmi yıldaki emsalsiz kazanımlarını koruyup ülkemizi ekonomik gelişmişlik ve toplumsal refahta ileriye taşıyabilecek kritik bir dönemeçte para politikasını uzun dönemli bir perspektifle geliştirmektedir.”

“Dolarizasyonun yüksek olması, ekonominin yurt içi veya yurt dışı kaynaklı şoklara hassasiyetini artırmakta ve belli aralıklarla döviz kurlarında ekonomik temellerden uzak fiyat oluşumlarına neden olmaktadır.”

Eğer doların sistem içinde serbestçe dolaşımını engellemezseniz, toplumun kur artışı beklentisini, tasarruflarını döviz yada dövize endeksli varlıklarda, örneğin KKM gibi varlıklarda değerlendirmesini (Kur korumalı mevduat TL cinsi görünse de dövize endeksli bir tasarruf biçimi. TL cinsinden görünmesi aldatmaca) aşağıda Kavcıoğlu’nun belirttiği, takip etmenin gerçekten güçleştiği, karmaşıklaştığı önlemlerle zorlamak, sonunda dövizin başka yerlerden değerlenerek önünüze tekrar sorun olarak çıkmasına neden olacaktır. “Devletçilik” ilkesi program olarak uygulanmak yerine sıkça “özel sektör” güzellemesi yapmak sonuca ulaşmayı olanaksız hale getirmektedir.    

“Döviz piyasalarında ekonomik temellerden uzaklaşan fiyatlama davranışlarının engellenmesi ve liralaşma stratejisinin desteklenmesi amacıyla bir dizi düzenleme yapılmıştır. Zorunlu karşılıklar ve teminat yönetimi kapsamında gerçekleştirilen düzenlemeler, diğer merkez bankalarıyla para takası anlaşmalarının etkin kullanımıyla geliştirilen ve yaygınlaştırılan yerel paralarla ticaret, ödemelerde Türk lirasının kullanılması, Türk lirası sağlanan kredilerin döviz talebi oluşturmayacak şekilde kullanılmasını hedefleyen düzenlemeler bir bütün olarak finansal sistemde Türk lirasına olan talebin yapısal ve kalıcı olarak artırılmasına katkıda bulunacaktır. Döviz kurlarında sağlanacak istikrar neticesinde fiyatlar üzerindeki kur kaynaklı doğrudan maliyet baskısı zayıflayacak; fiyatlamalarda yabancı paralara endekslenme tercihlerinin giderek azalmasıyla ve oluşacak güven ortamının beklentileri olumluya dönüştürmesiyle enflasyon eğilimleri normalleşecektir.”

“Öte yandan gerçek ve tüzel kişi tasarruflarında yabancı para ağırlığının yüksek olmasından ötürü döviz kuru artışlarına bağlı olarak oluşan servet etkisi iç talebi besleyerek enflasyon üzerinde ilave baskı oluştururken, cari dengede döviz kuru artışı kaynaklı beklenen iyileşmeyi sınırlandırmaktadır. Böylece yüksek dolarizasyon, enflasyonu kur artışı kaynaklı maliyetlerin üzerinde artırırken cari açığı da katılaştırarak kalıcı fiyat istikrarı önünde önemli bir engel oluşturmaktadır.”

Tüm bu tespitlerin ışığında, liralaşma;

i) Finansal sistemde temel değer saklama aracının Türk lirası cinsinden varlıklar olmasını,
ii) Tüm bilançolarda Türk lirası ağırlığının önemli ölçüde artmasını,
iii) TCMB’nin Türk lirası fonlamasında ağırlıklı olarak sabit getirili Türk lirası cinsi varlıkların teminat olarak kullanılmasını,
iv) Yurt içindeki ticari işlemlerde yegâne değişim aracının Türk lirası olmasını sağlayacak süreçleri ve TCMB’nin bu makro süreci yönetmek için izlediği bütünleşik politika çerçevesini

Tüm söyledikleriniz esas olarak doğru; ancak siz dolara sistem içinde tasarruf aracı olarak bulunma izni verdiğiniz sürece ve cari açığı kapatma görevini ihracat üzerinden özel sektöre devrettiğiniz sürece döviz kuruna olan ilgiyi bitiremezsiniz. Özel sektör kendi başına bu görevi yapamaz. Devletin lokomotif olduğu, planlı, ithal ikameci bir program uygulanmadan harcadığınız enerji boşa gider. Emperyalist Atlantik sistemi sizi tekrar esir alır.

Son Bir Söz

TCMB para politikası kararlarını tasarlarken başta sürdürülebilir dış denge olmak üzere Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları ile yüzleşmektedir. Bu süreçte, kolay ama geçici çözümler yerine kısa ve orta vadeli zorluklarına rağmen uzun dönemli kalıcı çözümlere odaklanmaktadır. Bu süreç, aynı zamanda uzun yılların çabasına rağmen henüz çözülememiş bir yapısal soruna meydan okumadır.

Liralaşma stratejimiz ile ekonomik modelimizin para politikasına ilişkin sütunlarını inşa ediyor ve serbest piyasa dinamikleri çerçevesinde sürdürülebilir fiyat istikrarını sağlayacak kalıcı reformlara odaklanıyoruz.”

Sorunu çözmek için günlük geçici tedbirler yerine orta uzun vadeli kalıcı önlemler almak bakış açısı son derece doğru. Zaman içinde bunun içi doldurulacaktır. Ancak “Serbest Piyasa Dinamikleri” denen olgudan da ne anladığımızı doğru olarak tespit etmemiz gerekir. Emperyalist Atlantik sisteminin içinde rahatça at oynattığı, sermaye (sıcak para) hareketlerinin rahatça yapılabildiği bir iklim “Serbest Rekabet Dinamikleri” sistemi değildir. Ancak Atlantik sisteminin izin verdiği kadar serbest olur. Kendi piyasamızı koruyarak, korunan piyasa içinde “serbest iyasa dinamikleri sistemini” uygularsak doğru sonucu elde ederiz.

Korkmayalım; Sn. Cumhurbaşkanı Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında mutlaka doğru kararların arifesinde olduğumuzun haberini verecektir. Atlantik sistemi çökmekte, Asya yükselmektedir. 1930’lardaki gibi düşünür ve karar verirsek sonuç dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerinden bir olacağımız gün gibi aşikârdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir