Üretim Devrimi Programı-2

Bir önceki yazımda Bugüne kadar ülkemizin ekonomik gelişimini, biraz da tarihsel olarak uzun tutarak Osmanlı’nın duraklama döneminden başlayarak anlatmaya çalıştım. Bugün, Türkiye’nin tekrar emperyalizme direnmeye başladığı süreci ve bugün gelinen noktayı anlatmaya çalışacağım.

2014 yılı Türkiye’nin siyasi olarak NATO uzantılarına karşı direnmeye başladığı yıl olarak anılabilir. Bu yıldan itibaren Türkiye, önce PKK’yı Güneydoğu illerimizde kendi kazdığı hendeklere gömmeye başladı. Devlet içine yuvalanan ABD gladyo teşkilatı FETÖ’cülere yönelik temizleme işlemleri başlatıldı. Bu işlemlere paralel olarak Türk ordusu, ABD’nin, Irak’ın kuzeyinde kurmaya çalıştığı “Kukla Kürdistan” projesinin yolunu kesmeye başladı. Kerkük petrollerinin Doğu Akdeniz’e akıtılarak, kurulacak kukla devlete ekonomik yaşam alanı açma projesi olan bu proje, Suriye’de otonom “Kürt Bölgelerinin birleştirilmesi”, birleştirilen bu bölgelerin Doğu Akdeniz’e açılma projesidir.

2014 yılından başlayarak Ak parti iktidarında Türkiye emperyalizme karşı direnme politikalarına başladı. İktidarda, Ak parti gibi 13 yıl önce BOP eş başkanlığı iddiası ile iktidara getirilen bir partinin olması, emperyalizme karşı mücadelede ciddi taktik ve stratejik hataların yapılmasına da yol açıyordu. Sonuçta Ak parti iktidara gelirken bir takım asalak unsurları da iktidarına ortak etmişti. İktidarda kalabilmek için bu unsurlarında gereksinimlerine cevap verilmesi gerekiyordu. Bu ihtiyaçların giderilmesi, halkta Ak parti iktidarına karşı zaten oluşmuş olan güvensizliği daha da derinleştiriyordu.

Türkiye’nin siyasi ve askeri alanda atmaya başladığı antiemperyalist adımlar aynı zamanda ekonomik cephede de ortaya çıkmaya başladı.

Dönemin siyasi liderleri; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, önce Enerji Bakanı, sonra Ekonomiden sorumlu bakan Berat Albayrak ve Durmuş Yılmaz’dan sonra göreve gelen; Murat Uysal ve Şahap Kavcıoğlu gibi Merkez bankası başkanları 1980 yılını referans alarak artık bu politikaların sürdürülemez olduğunu muhtelif vesilelerle kamuoyu önünde açıklamışlardır.

Cumhur ittifakının ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli 23 Kasım 2021 tarihinde partisinin grup toplantısında;  “Türkiye faiz kamburundan kurtulmalıdır. Bize göre hükümetin faiz politikası doğrudur. Geldiğimiz bu aşamada yeni yönetim sistemi kapsamında Merkez Bankası’nın bağımsızlığı tartışmaya açılmalıdır. Özerk ve bağımsız kurumlar milli iradenin üzerinde olamaz, olmamalıdır. Hesabı veren siyasettir kararı verende siyaset olmalıdır” diyerek Kemal Derviş tarafından Türkiye’de neo liberalizmin temel politikalarından biri olarak uygulanmaya başlanan “Merkez bankasının siyasi iktidardan bağımsız karar alması gerektiği” tartışmasına son noktayı koymuştur.

Enerji bakanı olarak Berat Albayrak’ın; Türkiye’ye sondaj gemilerinin kazanılması ve Karadeniz’de son düzeltmelerle birlikte 710 milyar metreküp doğalgaz keşfi. Türkiye’nin yurt dışında bulunan altın rezervinin Türkiye’ye getirilmesi ve Türkiye’nin rezerv politikasında %100 döviz rezerv olarak tutulurken 2017 yılından itibaren rezervlerin yaklaşık %40’ının altına dönmesi. Türkiye’de çıkartılan altın madenlerinin ayrıcalıklı alıcısının Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası olması. Kamuoyunda “128 milyar dolar çalındı” olarak bilinen sıcak paranın 150- 200 milyar dolardan 20 milyar dolarlara indirilmesi. Özelleştirme operasyonlarının esas olarak durdurulup, aksine kurulan Türkiye Varlık Fonu bünyesine Türkcell’in ve Türk Telekom’un hisseleri satın alınarak millileştirilmesi, Altın madeni ruhsatlarının Türkiye Varlık Fonu adına çıkartılmaya başlanması. Etibank aracılığı ile Bor madeninin sadece maden olarak değerlendirilmeyip, bor madeni türevlerini üretmek için tesislerin kurulması. Yerli elektrikli otomobil TOGG, yüz akımız milli savunma sanayimize destek. En son önemli milli ekonomik atak da “Liralaşma” adı altında dolarizasyona karşı mücadele, bir anda milli ekonomi adına uygulanan politikalar olarak akla gelenlerdir.

Evet, Türkiye yönünü Asya’ya döndürmeye başlamıştı. İktidarda bulunan Ak parti, siyaset ve güvenlik alanın da olduğu gibi ideolojik altyapısı ve iktidar bileşenleri ile birlikte bir türlü tam ve doğru rotaya giremedi. Bugün hala “Stockholm sendromu da” denilen katiline âşık olma durumu olan ABD ile birlikte Suriye politikasında ittifak kurma çabaları. F-16 alabileceği hayalini sürdürmesi siyasi olarak yapılan hatalarıdır. İsveç’teki gelişmeler, Kuran yakılması, Türkiye’nin NATO’dan artık çıkması gerekliliği, AK Partinin hala tam olarak kavrayamadığı ve ayak dirediği siyasi yan.

Ekonomik olarak ise;

  • İhracata ağırlık verip ihracat yanında iç piyasayı geliştirme politikalarını ikinci planda tutmak,
  • Özel sektörün lokomotif olması politikasını sürdürmek,
  • 5 yıllık kalkınma planlarını derinlemesine yapıp uygulamamak,
  • Tarımda yıllık havza planlamasına başlamamak,
  • Cari açığı kapatmak için gerekli ithal ikameci yatırımları yapmamak,
  • Dolarizasyona karşı kesin tavır alamamak.

Belli başlı, Ak parti iktidarının hala ısrarla sürdürmekte olduğu ekonomik hatalardır.

Türkiye bugün ağırlıklı olarak enerji ithalatından kaynaklı cari açık sorunu ile karşı karşıyadır. 2022 yılı 3.çeyrek itibariyle toplam 443 milyar doları bulan dış borç yüksek faiz oranları ile döndürülmektedir. Toplam borcun içindeki kısa vadeli borçlar son aylarda rekor kırmaktadır. İstihdam sorunu çözülememektedir. İşsizlik %10 oranının altına indirilememektedir. Enflasyon matematiksel hesaplama sonucu düşme görüntüsü içindedir. Ayrıca dünya gıda ve hammadde fiyatlarındaki aşağı gidiş enflasyonun rahatlama sürecine girdiği izlenimi vermektedir.

Çin halk Cumhuriyetinin pandemi kurallarında gevşemeye gitmesi Çin büyüme rakamlarında değişikliğe yol açacağı öngörülerine neden olmaktadır. Çin büyüme rakamlarında yukarı doğru bir revize enerji fiyatları dahil bir çok hammaddenin de fiyatlarının artmasına neden olacaktır. Bu da düştüğü izlenimini veren enflasyonun tekrar tırmanması sonucunu doğuracaktır.

İhracatımızın %65’ini yaptığımız Avrupa ülkeleri 2023 yılı içerisinde durgunluk içine girecekleri söylentisi ciddi şekilde yoğunlaşmıştır. Son Davos toplantısında bu durgunluğun hafif geçeceği şeklinde tahminler yapılmaktadır. Bu piyasalardaki durgunluk, şimdiden İhracat İklim endekslerinde görünen aşağı doğru ivme ile birlikte özellikle işgücü yoğun özelliğe sahip tekstil sektörünün ciddi şekilde yaralanmasına neden olmuştur.

Tarım her ne kadar genel ekonomide alınan önlemler türünde olumlu gelişmeleri barındıran önlemler alınmış olsa da, hala yapısal sorunları içinde barındırmaktadır. Planlama, gübre, mazot, ilaç, yem gibi girdi fiyatları, ekilemeyen araziler vb. gibi birçok sorunu Türkiye tarımının önünde dağ gibi durmaktadır. 

Ekonomide bu kötü gidişatın içine, Türkiye’nin NATO’dan çıkarılma ya da Doğu Akdeniz’de çıkacak bir çatışma ile içine gireceği yaptırımlar silsilesi sonuçlarını da eklemek gerekmektedir.

Türkiye önümüzdeki döneme tek bacak üstünde giriyor. Evet, birçok olumlu değişiklik yapılmıştır. Türkiye ekonomide milli çizgiye girdi. Ancak genel politikalar açısından henüz rota tam doğruya yöneltilmemektedir.

Bir sonraki yazım; Vatan Partisinin bu sorunlara getirdiği çözümler olacaktır. “ÜRETİM DEVRİMİNİN”   yol haritasını yazacağım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir